Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mehmet Bekaroğlu öyle bir söz söyledi ki, ortalık toz duman oldu. Bizim mahallede herkesin dilinde Bekaroğlu’nun o sözleri.
Bekaroğlu ne demişti? Mazlumiyetin, masumiyetin, mağduriyetin, mücadelenin sembolü" dediği başörtüsü için yıllardır verilen mücadeleyi hatırlatan Bekaroğlu, " Başörtülüler ve Jipler düşünebiliyor musunuz? Bir tarafta yanında küçük çocuğu ile otobüs durağında buz gibi havada bekleyen bir anne var, diğer tarafta ise jipiyle son surat yanından geçen başka bir başörtülü. Bunu anlamlandırabiliyor musunuz? Bu değişimin sebebini Müslümanlar olarak oturup konuşmamız ve bunun çözüm yollarını aramamız gerekiyor. Ne hale geldiğimizi artık görmemiz gerekiyor.”
Soru: Örnekleri jipe binen başörtüler üzerinden verdiniz hep. Bununla birlikte başörtüler dahil çok kişi de jip var. Size karşı tavır alabilirler. Böyle bir çekingeniz yok mu?
Mehmet Bekaroğlu: Onlardan oy istemiyorum. Erkek ya da kadın, başörtülü fark etmez. Jipe binen bana oy vermesin. Sadece bu kadar söylüyorum.”
Nasıl olur da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olan Mehmet Bekaroğlu “erkek ya da kadın, başörtülü fark etmez. Jipe binen bana oy vermesin” diyebilir.
Eğer bunu söyleyen Mehmet Bekaroğlu ise çok da şaşırmamak lazım.
Çünkü Mehmet Bekaroğlu’nun siyasi duruşu ve tarzı toplumun belli kesimlerinin aşırı zenginleşirken, diğer bir kesiminin daha da fakirleşmesi ve aradaki uçurumun büyümesine karşı bir duruştur.
Mehmet Bekaroğlu’nun bu açıklaması aslında herkesin sürekli dile getirdiği ama bir türlü açıklama cesaretini gösteremediği yozlaşma ve duyarsızlaşma meselesine uç bir örnek vererek, tartışmanın başlamasını sağlamıştır.
Bunu herkesten oy almak zorunda imiş gibi görünen bir siyasetçinin söylemesi ise oldukça riskli gibi görünmektedir. Ancak bu çıkış aynı zamanda cesur bir çıkıştır. Ve Bekaroğlu sözlerinin arkasında durduğunu da her vesileyle dile getirmektedir.
Aslında bu uç gibi görünen örnek önemli bir tartışmanın fitilini ateşlemiştir. Zaten Mehmet Bekaroğlu “Neden böyle bir durum var ortada? bunu Müslümanlar olarak oturup konuşmamız lâzım” diyor.
Müslümanlar çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz üzere 1994 yılından beri karşılaştıkları her türlü iktidar nimetini kendi yaşam biçimlerinden ve değerlerinden tavizler vererek içselleştirmiş durumdadırlar. İktidar pastasından pay alma yarışı, Müslümanların neredeyse birincil önceliği olmuş durumdadır.
Bir tarafta semboller üzerinden oy devşirerek iktidar olma savaşı ve iktidarın nimetlerine ortak olanlar, diğer tarafta ise hayatını bir şekilde sürdürmek için mücadele eden halk kitlesi. Ötekileşmemek için diğerleriyle benzeşenlerin dertleri ile halkın ayakta kalma mücadelesi arasında derin uçurumlar var bunu göz ardı edemeyiz.
Dünya nimetlerinden sınırsızca istifade etmenin helalliği üzerinde zorlanarak çıkarılan fetvalarla hayatını sürdürenlerle, ay sonunu getiremeyen ve devletin sosyal yardımına muhtaç hale gelmiş yüz binlerce, belki milyonlarca insan var bu ülkede.
Allah’ın helal kıldığını kimse haram kılamaz elbette. Bekaroğlu’nun da öyle bir iddiası olduğunu düşünmek konuyu ana zemininden koparmak olur.
Ancak birilerinin çıkıp, iktidarla uzaktan ya da yakından ilişkisi olmayan ve pastadan pay almayanların sesine kulak vermesi ve onların sesi olması gerekirdi.
İşte Mehmet Bekaroğlu bunu seslendirmiş oldu.
İslâmî kesim eskisi gibi değil artık.
Sanırım Bekaroğlu en çok bizim mahalledekilerle mücadele etmek zorunda kalacak.
Fakat bizim mahalledekiler AK Parti’nin bugünkü haliyle 10 yıl daha iktidarda kalması halinde ortada takılacakları mahalle bile kalmayacağının farkında değiller.
Neden mi?
Çok merak ediyorsanız, Ahmet Hakan’ın AK Parti’ye yakın işadamlarıyla ilgili yazısını açıp okumanızı tavsiye ederim.
